Kadın kimliğini basite indirgemek konusunda toplumun her kesiminde örtük bir uzlaşı var
Türkiye'deki bütün siyasi cepheler özde faşisttir.
Nüfusun yarısını oluşturan kadın kimliğini toplumsal hayatta güçsüz bırakmayan kesim neredeyse yoktur. İlericilik iddiasındaki sosyalistlerin ve sosyal demokrat kesimin imajda kadını onore eden yaklaşımlarının, gerçekte iddia edildiği kadar güçlü olmadığını bilen bilir. Sağcı siyasetin bu konudaki sicili ise yeterince kötüdür. Kadını aşağı gören kültürel kodların çağa ve evrensel ahlaka uyarlanması için çaba sarf etmek yerine, numunelik öne çıkarılan kadınları "erk'ekleştirerek" kadının doğasına, kadının özündeki yapıcılığa, hayat vericiliğe derinden darbe indirirler. Başka bir deyişle, binlerce yıldır palazlanan savrukluğu ve yıkıcılığı numunelik kadınlara atfetmeyi marifet ve lütuf sayarlar. Kimi zaman kendilerine benzettikleri kadınlardan korkarlar. Korkunun getirdiği sahte bir saygıyla boyun eğerler.
Toplum genelinde kadına yönelik zihin kodları günlük dile yansır. Kullanılan dili işgal eden cinsiyetçi küfür ve söylemler, sağcısından solcusuna "tecavüzcü tribün kültürünün" toplum tabanında nasıl karşılık bulduğunun kanıtı gibidir.
Kadının toplumda hak ettiği yeri alması için mücadele etmek gerekir. Buna dildeki cinsiyetçi unsurlara cephe almakla başlamak sanırım doğru başlangıç olur. Zira dil, insan zihnini etkiler. Zihnindeki dönüşüm dile yansır. Bu pozitif döngünün kontrollü biçimde beslenmesi toplumsal hayatın en derin çelişkisi olan kadın/erkek arasındaki haksızlıkların giderilmesine yönelik önemli bir adımdır.
Günümüz ekonomik yapısının kadına yönelik maskesini düşürmek mücadelenin diğer bir önemli adımıdır. Toplumu meydana getiren güçlü bir özne olmak yerine, kadını alıp kapitalist sistemin tüketim nesnesi haline dönüştüren sömürü politikalarına en başta kadınların karşı çıkması gerekiyor.
İnsana ve doğaya düşman mevcut ekonomik yapı kendi varlığını kitleleri manipüle ederek, aptallaştırarak sürdürüyor. Kadın nüfusu da bu manipülasyondan payını fazlasıyla alıyor. Farkındalıkların yaratılması için bir bilincin oluşturulması gerekiyor.
Kadınlar kendi değerini piyasa mantığıyla ölçmekten vazgeçip, aslında bunu yaparak kendini ne denli değersizleştirdiğini görmek zorundadır.
Sosyal kimlik kaygıları ve aidiyet ihtiyacıyla bir araya gelen sığ oluşumlara da dikkat etmek gerekiyor. Zira kapitalist sistem şeytani bir zekanın ürünüdür. Hak arayışlarını bile zaman içinde metalaştırarak marka haline dönüştürür ve özünden kopararak sığlaştırır. Kadın davası bu oyuna gelmeyecek kadar güçlü bir fikirsel zemine oturtulmalıdır.
Nüfusun yarısını oluşturan kadın kimliğini toplumsal hayatta güçsüz bırakmayan kesim neredeyse yoktur. İlericilik iddiasındaki sosyalistlerin ve sosyal demokrat kesimin imajda kadını onore eden yaklaşımlarının, gerçekte iddia edildiği kadar güçlü olmadığını bilen bilir. Sağcı siyasetin bu konudaki sicili ise yeterince kötüdür. Kadını aşağı gören kültürel kodların çağa ve evrensel ahlaka uyarlanması için çaba sarf etmek yerine, numunelik öne çıkarılan kadınları "erk'ekleştirerek" kadının doğasına, kadının özündeki yapıcılığa, hayat vericiliğe derinden darbe indirirler. Başka bir deyişle, binlerce yıldır palazlanan savrukluğu ve yıkıcılığı numunelik kadınlara atfetmeyi marifet ve lütuf sayarlar. Kimi zaman kendilerine benzettikleri kadınlardan korkarlar. Korkunun getirdiği sahte bir saygıyla boyun eğerler.
Toplum genelinde kadına yönelik zihin kodları günlük dile yansır. Kullanılan dili işgal eden cinsiyetçi küfür ve söylemler, sağcısından solcusuna "tecavüzcü tribün kültürünün" toplum tabanında nasıl karşılık bulduğunun kanıtı gibidir.
Kadının toplumda hak ettiği yeri alması için mücadele etmek gerekir. Buna dildeki cinsiyetçi unsurlara cephe almakla başlamak sanırım doğru başlangıç olur. Zira dil, insan zihnini etkiler. Zihnindeki dönüşüm dile yansır. Bu pozitif döngünün kontrollü biçimde beslenmesi toplumsal hayatın en derin çelişkisi olan kadın/erkek arasındaki haksızlıkların giderilmesine yönelik önemli bir adımdır.
Günümüz ekonomik yapısının kadına yönelik maskesini düşürmek mücadelenin diğer bir önemli adımıdır. Toplumu meydana getiren güçlü bir özne olmak yerine, kadını alıp kapitalist sistemin tüketim nesnesi haline dönüştüren sömürü politikalarına en başta kadınların karşı çıkması gerekiyor.
İnsana ve doğaya düşman mevcut ekonomik yapı kendi varlığını kitleleri manipüle ederek, aptallaştırarak sürdürüyor. Kadın nüfusu da bu manipülasyondan payını fazlasıyla alıyor. Farkındalıkların yaratılması için bir bilincin oluşturulması gerekiyor.
Kadınlar kendi değerini piyasa mantığıyla ölçmekten vazgeçip, aslında bunu yaparak kendini ne denli değersizleştirdiğini görmek zorundadır.
Sosyal kimlik kaygıları ve aidiyet ihtiyacıyla bir araya gelen sığ oluşumlara da dikkat etmek gerekiyor. Zira kapitalist sistem şeytani bir zekanın ürünüdür. Hak arayışlarını bile zaman içinde metalaştırarak marka haline dönüştürür ve özünden kopararak sığlaştırır. Kadın davası bu oyuna gelmeyecek kadar güçlü bir fikirsel zemine oturtulmalıdır.
foto: Modern kentlerde tanesi 70 dolara satılan “Bir feminist, işte buna benzer” yazan tişörtleri üreten kadın işçiler, 16 kişilik koğuşlarda kalıp günde neredeyse bir dolara çalışıyor.