Tek Parti 'Bilimselliği'yle vücut bulan Türk Tarih Tezi ve Bu Tezin İnşa Ettiği İnsan Tipolojisinin Zihinsel Deformasyonu
Cumhuriyetin kuruluşu yeni bir toplum inşasını kaçınılmaz kılmıştı. Bu da Cumhuriyete yakışır proje insan ve proje toplum için yeni bir tarih yazılımını ve milli eğitim aracılığıyla ulusçuluk anlayışının ruhuna yön verecek tarih kitaplarının yazılımını gerekli kılıyordu. Kısa zamanda yazılan resmi tarih, Güneş Dil Teorisi gibi temel sacayaklarını yitirse de, uzun yıllar topluma ve siyasete yön vermeyi sürdürdü.
O günün koşullarında muazzam bir atılım olan resmi tarih yazılımının, bugün zemini olmayan bir dayatmaya dönüşmüş olması, toplumda ve siyasette ilerlemeciliğin önünde engel teşkil ediyor.
Gerçeklerle hayallerin ayırt edilebilmesi için topluma dayatılan ve raf ömrü dolan "doğruların", evrensel değerlerle iç içe geçen yeni ve gerçekçi bir bakış açısıyla güncellenmesi gerekiyor.
Uydurmaların gerçeklere galebe çaldığı resmi tarihin toplumun kolektif bilincinde sebep olduğu tahribatın sonucu olarak ortaya çıkan ortalama insan tipolojisinin ussal gelişimi, sorgulayıcılığın ve akılcılığın dışarıda bırakılmadığı yeni bir tarih okumasıyla mümkündür.
Anadolu coğrafyasının dokusuna uygun çoğulcu demokrasinin önündeki en büyük engel, devlette kök salmış tekçi faşizan anlayıştaki ısrardır. Milli Eğitim kitaplarına yansıyan köhnemiş yaklaşımlar varlığını sürdürmektedir. Eskinin "ilericiliği" bugünün gericiliğinin meşale taşıyıcılığına dönüşerek toplumun ortak refahını ve huzurunu tehdit eder hale gelmiştir.
* * *
"... Türk Tarih Tezi evrensel bir anlam taşıyamazdı, ancak bir kültür devriminin uzantısı olarak ele alınabilirdi. Demokratik rejimin 1946'dan bu yana üç kez kesintiye uğraması, devamlılığı ve güvenilirliği olan bir siyasal dinamizmin bir türlü yaygınlaşmaması, bugün bile genel siyasal kültür içinde önemli ve ağırlığı olan bir zihniyet olarak yerleşmiş bulunan Türk Tarih Tezinin etkilerini arttırmıştır denilebilir.
Türk Tarih Tezinin savunucuları 'hikayenin kötü kısımları'nı kabulenmek istemeyen iyimser, aynı zamanda da kolaycı insanlardı. 'Karanlık çağ' anlayışını benimsemişlerdi; kazalara, rastlantılara inanıyorlardı; ama, idealist oldukları zaman da, pozitivist oldukları zaman da pragmatik ve fırsatçı idiler ve acele çözümlere inanıyorlardı. Dahası, doğa bilimleri arasında tarihi zorla sokarak kendilerini de bilimsel olduklarına inandırmışlardı. Yüzyıllar boyunca gelişmiş olan Avrupa düşünce akımlarının bu kadar kolaycı bir anlayışla bir yamalı bohça haline getirilmesi kendine özgü bir yaklaşımı simgeliyordu aslında. Kemalist tarih anlayışı, yüzyılın başında siyasal ve askeri yenilgiye uğramış ancak varlığını sürdürmek isteyen bir halkın acil bir kimliğe sahip olmasını edefleyen siyasal bir yatırımdı.
Tüm bu saydıklarıımzdan dolayı Türk Tarih Tezi güçlü bir tarih yazımı geleneği yaratamamıştır; sıradan fakat çarpıtlmış bir yaklaşımla ulusal geçmişi kısmen tanımlayabilmiştir. Bu yüzeysellik, okumuş yazmış kesimlerin büyük bir çoğunluğuna çözümleme yeteneği olmayan bir zihniyet olarak bulaşmıştır.
Türk ulusçuluğunun, eğitim kitapları aracılığıyla, özellikle de tarih eğitimi yoluyla yöntemsiz ve kurgusuz bir biçimde sunulması arzu edilenin tam tersidir. Bu başarısızlık ulusun gerçekliğiyle ya da siyasi askeri alanlardaki gücüyle orantılı olmayabilir. Ancak yetişen yeni kuşakların kuvvetli ve yaratıcı bir kurguya sahip olan bir tarih bilincinden mahrum kalışları, onların günümüz sorunlarını çözmede yararlanabilecekleri muhakeme gücünü azaltmaktadır. Yoksa tarih yaratmak, hayal etmek meşrudur; kurgusu inanılır, güvenilir, dinamik ve mantıklı olduğu müddetçe... Tarih yazanın mesleki uzmanlığının koşulları çerçevesinde tarih yapana katkıda bulunacağı, kurgunun tarihçiye ait olacağı unutulmamalıdır." [İktidar ve Tarih / "Türkiye'de 'Resmi Tarih' Tezini Oluşumu" (1929-1937) Büşra Ersanlı Behar / 1992]
 
