"Kürt doğmak, İngiliz diliyle söylersek, başlı başına bir challenge management"
Kürtler kendi aralarındaki farklılıklara sıfır tolerans gösterirken, asimilasyon politikalarına söyleyecek pek bir söz kalmıyor. Devletler Kürdün yakasından düşse, bu defa Kürt Kürdün yakasına yapışıyor. Birbirinden nefret ettikleri kadar kimseden nefret etmiyorlar. Bin yıllık hikaye...
Taraflar kendi halkının fikir dünyasındaki çeşitliliğini kabul etmiyor. Farklı sosyolojik süreçleri görmüyor. Hayatı olmasını istediği gibi algılıyor. Gerçekte olanı ıskalıyor. Koskoca Kürt ulusunu daracık şişelere tıkıp tek bir ideolojiye hapsetmek istiyor. Bunu yaparken en çok da sömürgeci Bakanların ekmeğine yağ sürüyor. Biz birbirimizi aşağı çekerken zaten bize olan oluyor. Asimilasyonun en az etkili olduğu Hakkari'ye kadar uzanan nüfusun yeni jenerasyonu anadilini tercih etmiyor... Türklerin atasözüyle söylemek gerekirse, 4 parçanın 3'ünde; "Geçti Bor'un pazarı sür eşeği Nigde'ye..."
Siyasetini beğeniriz ya da beğenmeyiz. Ancak ortada bir gerçek var. Bütün ömrünü halkının yere düşen onurunu ayağa kaldırmak için harcayan, siyasetin ve diplomasinin gücüyle kansız bir uzlaşmanın yollarını arayan Kürt siyasetçileri bu düşmanlığı hak etmiyor.
İlk karede Kürt milliyetçisi bir düşünür var. İkinci karede ise tekçi devletin hamaset tornasından geçmiş bir avukatın paylaşımı. Kürt siyasetçi Aysel Tuğluk iki kesime de yaranamıyor.