Ne tek başına bir ekonomi var ne de politika!
Evrensel'den Bülent Falakaoğlu'nun köşesinden (2012):
‘Ne tek başına bir ekonomi var ne de politika’ diyerek düştük yola.
Bu çerçeveden baktık kapitalizmin büyüme, ilerleme, kalkınma, modernleşme gibi kutsal kavramalarına…
Bölüşümü… Parasal olmayanı… Çevre tahribatını… “Hiç birini dikkate almayan milli gelir artışı niye kutsal olsun ki?” diye sorduk.
Peki, her milli gelir düşüşü kötü müdür?
Milli gelirinin yüzde 14’ü fuhuşa özelikle çocuk fuhuşuna dayanan Tayland’ın milli geliri düşse kötü mü olur?
Olsa olsa 2 milyondan fazla çocuk fuhuştan kurtulur. Öyleyse varsın düşsün Tayland’ın milli geliri.
Zenginleşirken birilerini yoksulaştıran bir ekonomi yerine... Aç kalma, evsiz kalma, gelirsiz kalma muhtaç durumda olma korkusu olmayan, temiz su, evlerin kapısı kilitli olmayan, dayanışmacı bir ekonomi olsa fena mı olur?
Teknolojik gelişme sonucu makineler canlı emeğin (insanın) yerine alsa da insanlar daha az çalışsa olmaz mı?
Kapitalizmde olmuyor işte… Neden olmadığını tartıştık uzun.
Öyle bir sistem kurmalıyız ki...
Çalışma süreleri azaltılmalı… İnsanlar üretim için daha az zaman harcamalı… Geriye kalan zamanlarını ‘sosyo-insanı gelişme’ için harcamalı… Yani estetik, bilimsel etkinlik, kamusal etkinlik, politik faaliyet için harcamalı zamanını…
Somali’de açlık varsa yeterli gıda üretilmemesinden değil her halde… Üretimin kapitalizm dahilinde yapılmasındandır.
Öyleyse dedik: “Kurduğumuz sistemde şunlar olacak. Kar amaçlı üretim saçmalığı bitecek. Temel ihtiyaçlara yönelik ‘faydasız ve zararlı’ olmayan üretim yapılacak. Üstüne bir de katılımcı demokrasi olacak.”
Sadece kapitalizmin melanetinden bahsetmedik. Derin derin tartıştık: Hangi sistemde olabilir istediklerimiz diye?
“Ha bir de sosyalizm var” dedik ve konuştuk uzun uzun sosyalizmi.