Devlet kurumlarında ve toplumda karşılık bulan Irkçılık/Ayrımcılık
Türkiye'nin zencileri: Alevi Kürtler
Ben ODTÜ mezunuyum. Marmara üniversitesinden öğretmenlik sertifikası aldım. Şu anda da Uluslararası ilişkiler okuyorum. Farklı konularda sertifikalarım var. Hayatın bana sunduğu imkanlar dahilinde her zaman elimden gelenin iyisini yapmaya çabaladım. Kendi ailemin, kültürümün bana öğrettiği doğru değerleri sahiplendim. Evliliğimde de iyi bir eş ve anne olmak için elimden geleni yaptım. Evliliğime son verdikten sonra da kendi değerlerime uygun mütevazı hayatımı sürdürdüm.
Türkiye'de Sünni Türk kimliği dışında olanlar "makbul vatandaş" sayılmazlar. Devletin gen kodlarına işlenen bu ayrımcılık, toplumun geniş kesimlerinde karşılık bulur. Bunu bilmekle beraber 2014 Ocak ayından sonraki süreçte özellikle son üç yıldır süren davalarda bizzat tecrübe ettim. Kişisel olanın politik olduğunu bizzat gördüm. Ve bu politik süreçte haksızllıklara maruz kaldım.
Türkiye'de ne Aleviliğimize ne de Kürtlüğümüze saygının zerresinin olmadığını gördüm. Toplumda en karakteri bozuk, en cahil, en düşük ahlaklı bireylerin bile Emniyet/İstihbarat süreçlerinde ne derece etkin olabildiklerine şahit oldum. Kürtlüğümü "teröristlik"le, Aleviliğimi "mum söndü"yle özdeşleştirenlerin, başka iftiralar için bu ezberleri kullanmaktan geri kalmadıklarını öğrendim.
İstihbarat süreçlerini manipule edenlerin kimliğini, bağlantılarını ve nasıl bir sistemle çalıştıklarını; nitelikli iftira üretenlerin, yalancı şahitlik yapanların devreye nasıl konulduklarını gördüm. Süreçlere bütüncül bakmaktan aciz taraflı mahkemelerin geriye bıraktıkları iki hükümle haksız yere suçlandım. Anne ve çocuğu merkeze koyması gereken Aile Mahkemesinin duruşmasında, anlamakta bile güçlük çektiğim düzeysiz hal ve tavırlara maruz kaldım. Çocuğumu, çocuğum lehine uzaklaştırma almış bir kadınla aynı çatı altında yaşamasında sakınca görmeyen mahkemenin telafisi mümkün olmayan kararının acı neticelerini yaşadım. Yalan ve çıkar ilişkilerine batmış enformasyon ve istihbarat ağlarına güvenerek aleyhimde karar alan hakimler süreçlere bütüncül bakmayı umarım bundan sonra başarırlar.
Türkiye'de Sünni Türk kimliği dışında olanlar "makbul vatandaş" sayılmazlar. Devletin gen kodlarına işlenen bu ayrımcılık, toplumun geniş kesimlerinde karşılık bulur. Bunu bilmekle beraber 2014 Ocak ayından sonraki süreçte özellikle son üç yıldır süren davalarda bizzat tecrübe ettim. Kişisel olanın politik olduğunu bizzat gördüm. Ve bu politik süreçte haksızllıklara maruz kaldım.
Türkiye'de ne Aleviliğimize ne de Kürtlüğümüze saygının zerresinin olmadığını gördüm. Toplumda en karakteri bozuk, en cahil, en düşük ahlaklı bireylerin bile Emniyet/İstihbarat süreçlerinde ne derece etkin olabildiklerine şahit oldum. Kürtlüğümü "teröristlik"le, Aleviliğimi "mum söndü"yle özdeşleştirenlerin, başka iftiralar için bu ezberleri kullanmaktan geri kalmadıklarını öğrendim.
İstihbarat süreçlerini manipule edenlerin kimliğini, bağlantılarını ve nasıl bir sistemle çalıştıklarını; nitelikli iftira üretenlerin, yalancı şahitlik yapanların devreye nasıl konulduklarını gördüm. Süreçlere bütüncül bakmaktan aciz taraflı mahkemelerin geriye bıraktıkları iki hükümle haksız yere suçlandım. Anne ve çocuğu merkeze koyması gereken Aile Mahkemesinin duruşmasında, anlamakta bile güçlük çektiğim düzeysiz hal ve tavırlara maruz kaldım. Çocuğumu, çocuğum lehine uzaklaştırma almış bir kadınla aynı çatı altında yaşamasında sakınca görmeyen mahkemenin telafisi mümkün olmayan kararının acı neticelerini yaşadım. Yalan ve çıkar ilişkilerine batmış enformasyon ve istihbarat ağlarına güvenerek aleyhimde karar alan hakimler süreçlere bütüncül bakmayı umarım bundan sonra başarırlar.