Mendil sattığı sokaklara gitarıyla geri dönen müzisyen

Cengiz Yazgı, kendi tabiriyle “hayatın feleğinden” geçmiş biri. Evet, 90’lı yıllarda köy boşaltmalarından ailesi de nasibini almış ve İstanbul’a göç etmek zorunda kalmışlar. Cengiz’in bugün sahip olduğu yaşam deneyimleri bu tarihi yarımadanın sokaklarında başlıyor

Cengiz’in hikayesini öğrenmek için sahne aldığı Şirinevler’e doğru yola çıkıyoruz. Nasıl bir manzarayla karşılaşacağımız merak konusu. Salonda beklediğimizin aksine büyük bir kalabalıkla karşılaşıyoruz. Cengiz’in çalıp söylediği şarkılara yüzlerce kişi kol kola girmiş halay çekerek katılıyor. İlginç olan mekan dekorasyonu. Mekan, Kürd tarihine damga vuran isimlerin yanı sıra dünya ve Türkiye sol hareketinin önemli isimlerinin posterleri ile süslenmiş. Konser salonu dışında kütüphanesi olan ve birçok kültürel etkinliğin yapıldığı bir mekan. Kısa bir mekan keşfinden sonra konserin bitmesini beklemek için bir masaya oturuyoruz. Masada bulunan sipariş mönüsüne bakıyoruz. Mönüde “Agirî Dürüm” dikkatimizi çekiyor. Nasıl bir şey olduğunu gelen garsona soruyoruz ama nasıl bir şey olduğunu söylemiyor, sadece “yemenizi tavsiye ediyorum” diyor. “Agirî Dürüm”; lavaş ekmeği içinde tavuk, kaşar peyniri ve biber turşusu olan bir çeşit dürüm. Konser uzadıkça uzuyor, açıkçası ilginç ve farklı bir ses vardı karşımızda. Bir süre sonra Cengiz, konseri bitirip bize doğru geldiğini fark ediyoruz.




“Sokakta mendil satmak benim için bir devrim”

Sıcak ve samimi bir insan olduğu her halinden belli. Daha oturur oturmaz Cengiz anlatmaya başlıyor hayatını. 1987 yılında Siirt’in Baykan İlçesi’nin Ziyaret beldesinde dünyaya geldiğini, 90’lı yılların köy yakma ve boşaltmalarından dolayı ailesinin İstanbul’a göç etmek zorunda kaldığını söylüyor. 9 çocuklu bir ailenin 7. çocuğu olan Cengiz, İstanbul’da büyük ekonomik sıkıntılarla yüz yüze kaldıklarını anlatıyor. Bir süre sonra aile ekonomisine katkı  sağlamak için sokakta mendil satmaya başlıyor.  “Sokakta mendil satmak benim için bir devrimdi" diyen Cengiz bunun nedenini ise şöyle açıklıyor: “Cerrahpaşa ve Çapa Tıp Fakültelerinde öğrencilerin arasında selpak satıyordum. Öğrenciler arasında mendil satarken onlarla etkileşim oluyordu. Bunların içinde müzikle ilgilenen Kürd öğrencileri de vardı. Onlardan da bir etkileşim oldu.” 
O dönem bir anatomi dersine girmediğim kalmıştı”

Cengiz bir mendil satıcısı olarak çıktığı yolda Batı müziği ve enstrümanlarıyla tanışıyor. Mekik dokuduğu Cerrahpaşa ve Çapa Tıp Fakülteleri arasında sadece doktorluk için bir diploma eksik kalıyor. Kendi değişiyle o dönem için bir “Anatomi dersine girmediğim kalmıştı” diyor. Sadece derslere girmiyor, öğrencilerin kültürel etkinliklerini de yakından takip etmeye çalışıyor. Bunun mükâfatını öğrencilerden birinin ona hediye ettiği gitar olduğunu ifade ediyor. Bu gitar onun için bir dönüm noktası oluyor. Natalia, Romans, Malaguera ve İspanyol tarzı şarkıları gitar üzerinde denediğini ve gitarla şarkı söylemeye başladığını söylüyor.
Çocukluğunda mendil sattığı sokaklara gitarıyla geri dönüyor
Çocukluğunda mendil sattığı sokaklara kısa bir süre sonra gitarıyla geri dönüyor. 2012 yılındaki açlık grevleri zamanında sokaklara çıkıp bu sefer gitarıyla anadilinden şarkı söylemeye karar veriyor Cengiz. Bunu “cesur ve yeni bir adım” olarak tanımlıyor. İstanbul’un en merkezi yerlerinde; Taksim, Şirinevler, Bakırköy ve Avcılar sokaklarında radikal ve anonim Kürdçe ezgiler çalıp, söylüyor. Sokaklar, onun bu icrasına kayıtsız kalmıyor ve “muazzam olumlu” tepkiler aldığını ifade ediyor. Olumsuz tepkilerin az olduğunu, sadece polis ve zabıtaların rutin tutumların yanı sıra bir keresinde beşinci kattan fırlatılan soda şişesi hariç. Cengiz, polis ve zabıtaların rahatsız edici tutumlarından İstanbul sokakların terk etmeye karar veriyor.
“Çağdaş Derviş“
İstanbul sokaklarını bırakan Cengiz, gitarını yanına alarak Kürd illerine gitmek için yola çıkıyor. İlk durağı doğduğu yer olan Siirt’e gidiyor. Önce Siirt sonra Dersim, Amed, Şırnak, Urfa, Van, Bitlis ve birçok il ve ilçede sokak müziği yapmaya başlıyor. Kendi tabiriyle o dönem, “Çözüm sürecinden dolayı insanların ruh hallerinin iyi” olduğunu belirtiyor. İlk başta insanların bu duruma pek alışık olmadığını, sokak müziğine tuhaf baktığını söyleyen Cengiz, bir süre sonra insanların ilgisinin arttığını hatta halk tarafından “Derwêşê Hemdem / Çağdaş Derviş“ olarak tanındığını ifade ediyor. Sadece sokaklarda değil gittiği köylerin meydan ve damlarında küçük bir grup da olsa müzik yapmaya çalışan biri. 
“Gitarın ruhuna uygun olan melodiler tarzımı belirliyor”
Cengiz, yaptığı müziği tanımlamıyor. “Hafif rock” olduğunu söylese de, tarzını şöyle açıklıyor: “Elimdeki enstrümandan dolayı aslında gitarın ruhuna uygun olan melodiler tarzımı belirliyor.” Sokakta gönlündeki ezgileri söylediğini dile getiren Cengiz, Şivan Perwer, Ciwan Haco ve Mihemed Şêxo gibi tanınmış sanatçıların klasikleşen ezgilerini tarzına uygun bir şekilde söylüyor. Bazen de “sokağın nabzına kulak verdiğini” ifade ediyor. Cengiz, şuana kadar bir albüm çalışması yapmamış. Bu durumu da maddi sıkıntılara bağlıyor. Sadece yazdığı ve bestelediği şarkıları sosyal medya aracılığı ile paylaşıyor. Sosyal medya aracılığıyla insanlara ulaşmak albüm yapmaktan daha ekonomik ve etkili olduğunu söyleyen Cengiz, son beste çalışmasını da Ankara Katliamı’nda hayatını kaybeden bir arkadaşı için yazdığını ve yakın zamanda bu bestenin biteceğini söylüyor.
“Onlarda bir tarih bilinci ve merakı uyandırmak istiyorum”
Cengiz, erken yaşta İstanbul’a gelmesine rağmen Kürdçe’si gayet akıcı. Bunu da müziğe bağlıyor. Kürdçe okumayı bildiğini ancak yazamadığını söylüyor. Kısa zamanda bunu da başaracağını belirtiyor. Hatta asmilasyon politikaların gereksiz bir bahane olduğunu, isteyen herkesin anadilini öğrenebileceğini ve bunun birçok yolunun olduğunu dile getiriyor. Söylediği anonim ezgilerinin kime yazıldığını, tarihini bir bir hayranlarıyla paylaşıyor Cengiz. Buradaki amacını da şöyle belirtiyor: “Beni dinlemeye gelenlerin çoğu genç. Onlarda bir tarih bilinci ve merakı uyandırmak istiyorum. Mesela “Zembîfiroş” başlı başına bir destan. Bunun hikayesini anlatma ihtiyacı hissediyorum.” Kendi küçük cemaatine sahip olduğu her şeyi paylaşmaya çalışıyor.
Cengiz’in en büyük arzusu acıların son bulması. Artık acıların yaşamın her alanında bizi yönlendirmesini istemiyor. Cengiz; “Toplum olarak sürekli çektiğimiz acılar ve sıkıntılar gönlümüzdeki müziği yapmamıza engel oluyor. Şarkılarımız sürekli acılarımıza yazılıyor. Umut ediyorum ki bir gün bu acılar biter ve kadına, aşka, doğaya ve anneye yazılan şarkılar olmasını istiyorum, acılara değil ama” diyor. Yukarıda da belirttiğimiz gibi “hayatın feleğinden” geçmesine rağmen pozitif bakmayı bilen bir insan. Çocuk yaşta sokakta mendil satan ve bugün gitarıyla sahnede olan mütevazi ve sıcaklığıyla sosyal çevresinde sevilen bir insan Cengiz Yazgı.
Ercan Ekinci



BasHaber 

Bu blogdaki popüler yayınlar

Henüz 13 Yaşındaki Berfin Demir'in İntiharı Araştırılsın!

Kürt Ulusal Marşı "Ey Reqîp"

Etnik ve mezhepsel faşizme sırtını yaslayanların bizlere verdiği mesaj