Kayıtlar

Ağustos, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Sevgi, Yüksek Değerler, Diğerkâmlık ve Hoşgörü

"Yaşadığımız kargaşa ortamında sevgiyi, yüksek değerleri, diğerkâmlığı, hoşgörüyü yakalayabiliyorsak, biz insan olarak üzerimize düşen vazifeyi yerine getiriyoruz demektir. Sevgi olmadığında her şey ötekidir. Biz ötekileştirmeden bir sevgi arayışı içerisinde olmalıyız. Hayata nefretle, negatif duygularla bakmak yerine pozitif değerlerle, sevgiyle bakmaya çalışmak bizi çok daha hızlı ve çok daha doğru bir yola götürür. Herkesin kendine göre bir ferdi planı var. O planı pozitif değerlerle yapmak ayrı, isyan ederek, haykırarak yaşamak çok daha farklı. Duygusal varlıklarız.  Duygularımız olmadan tekamül edemiyoruz. Duygularımızla ve duyularımızla varız. Onları tam anlamıyla kontrol altına alıp mükemmel bir farkındalık yaşamamız mümkün değil. Dualite prensibi geçerli. İyi ile kötü geçerli ve biz de tercih yapıyoruz sonuçta.  Bizler pozitifleri seçeceğiz."

Anadolu'da Hayvanlara Yönelik Cinsel Suçlara dair Hitit Yasaları

"Hitit kanunları, M. Ö. 2. binyıl Anadolu’sunda toplumun yasakları, günahları veya toplumsal normlarının anlaşılması için de irdelenmesi gereken maddeler içermektedir. Özellikle hayvanlarla ilgili işlenen cinsel suçlar, teokratik bir devlet sistemi ile yönetilen Hititlerde tanrıların huzurunda kabul edilemez kirli ve lanetlenecek davranışlar olarak görülmektedir. Hayvanlarla İşlenen Cinsel Suçlar Kanunlarda hayvanlarla igili 187, 188, 199 ve 200A nolu maddelerde yer alan cinsel suçların cezaları ciddiyet ve ağırlıkları yüzünden kral tarafından verilir ve cezası ölümdür. 17. Maddelerde kralın huzuruna çıkmayan suçluların yaşamalarına izin verilebileceği de belirtilmektedir. 187 nolu kanun maddesi durumu şu şekilde ifade etmektedir: 'Eğer bir adam bir sığırla günah işlerse lanet edilecek bir eylemdir; o ölsün. Kralın kapısına onu götürür, onu kral öldürür, [kral] onu yaşatır, ama o kralın önüne çıkmasın.' (Imarati, 1992, s. 173) Aynı ifadeler bir adamın koyun, domuz ve köpek...

Ermenistan devlet ciddiyetine yakışmayan bir heykele ev sahipliği yapıyor

Resim
 Kin ve nefreti besleyen "eserler" sanat eseri olamaz. Halkı kitlesel göçe zorlamak ve katletmek "geleneği", yaşadığımız coğrafyanın anlına yapışmış kara bir lekedir. Bu kara lekenin savunucuları  günümüzde hâlâ mevcuttur.  Tarihsel süreçlere dair hafızanın diri tutulması ile kin ve nefretin sürekli körüklenmesi arasında nihai amaç bakımından fark vardır. İlki yapıcı ve sağaltıcıdır, ikincisi yıkıcı ve yıpratıcı. Tarihsel olaylara tek bir açıdan bakmak, gerçeğin ıskalanmasına sebep olur. Farz-ı misal modern Avusturalya'nın, İngiliz kolonilerinin kıtaya ayak bastığı günü her yıl kahramanlık öyküleriyle kutlamaları, yerli halk Aborijinler için işgal edildikleri ve sömürgeleştirilerek kendi topraklarında köleleştirildikleri günün kutlanmasıdır.

Modern Kölelik Çağı

"Dünyada hâlâ çok fazla kölelik vardır. Kimi zaman böyle adlandırılmaz, ama bir kişi 'terk etmekte' özgür olmadığında, 'kaçarsa' cezalandırılacak olduğunda, bu köleliktir. Birinin her aklına estiğinde insanlar "kapı dışarı ediliyorsa", bu da bir kölelik durumunu gösterir. Eğer bir kişi kendi çıkarları uğruna değil de, temel varlığını korumak ya da sürdürmek amacıyla acı verici işlere ya da alçaltıcı seçimlere zorlanıyorsa, bu da bir kölelik oluşturur."

Kürtçe kadim bir dildir ve Kürtler derin bir kültüre sahiptir

"Herkesin kendi dilinde yazması, çizmesi ve okuması doğal haktır. Bu işi pedagogların çözmesi gerekir. Bir çocuk en iyi nasıl öğrenir? Anadili ile başlayarak ve daha sonra diğer dilleri öğrenerek. "   CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu

1071 Malazgirt

Malazgirt'in kalıcı ve gerçek bir zafer sayılabilmesi için Türklerin korkularını aşması gerekir. O tuz milyonu bulan nüfuslarına rağmen, Türkiye Cumhuriyeti Devleti çatısı altında yaşayan Kürtler, kendi dillerinde bir ilkokula dahi sahip değiller. Bu kadar korku, zafer kutlamasına sanırım engeldir.  

Patron Devletinde Vatandaşa Düşen "Demokrasi"

"P atronun fabrikayı kapatması 'teşebbüs hürriyeti' işçinin greve çıkması ise 'milli güvenlik sorunu'dur." EKONOMİK KRİZ VE PİYASA İDEOLOJİSİ  "Sınıfsal çelişkinin derinleştiği ekonomik krizler, sermayenin tıkanan kâr olanaklarını genişletmek üzere yeni yapılanmaların devreye girdiği, kapitalizmin yeniden örgütlendiği dönemlerdir. Böylesi zamanlarda, krizin ekonomik yüküne işçi sınıfının katlanmasını sağlayacak kısa vadeli çözümlerden sermayenin kâr olanaklarını genişletecek uzun vadeli stratejilere kadar bir dizi önlem ve yapısal dönüşüm gündeme gelir bknz . Ana akım iktisadın ve burjuva ideologlarının başlıca işlevi ise bu yeniden örgütlenme sürecinin, sermaye kârı için değil de toplumun geniş kesimlerinin çıkarları için gündeme geldiği algısını yaratmak yani meselenin sınıfsal niteliğini gizlemektir... Kapitalizmin yapay ayrımları işçilerin hak arama mücadelesini demokrasi alanının dışında konumlandırır. Buna karşılık burjuvazinin kendi sınıf çı...

"Kürt kimliği tamirat ihtiyacı duyan bir kimliktir"

- Devlet Kürtlerin hiçbir başarısını cezasız bırakmıyor. Vekil oluyor cezaevine mahkûm ediyor, siyaset yapmak istiyor yargılama istemiyle sürgüne mahkûm ediyor, dağa çıkıyor terörist oluyor. Belediye seçimlerine de kayyım ile ceza kesmeye bağışıklık kazandı. Kürtlerin kayyıma karşı tavrı ne olmalıdır sizce? Devletle mücadele yöntemi ne olmalıdır? Kürtlerin herhangi bir şekilde Kürt olarak ön plana çıkması devlete batıyor. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti devleti Kürtlerin görünmezliği üzerine kurulmuştur. Bakınız burada Kürtlerden beklenen yokluk değil görünmezliktir. Var olabilirsin, Cumhurbaşkanı bile olabilirsin ama Kürt olamazsın, olmamalısın. Bu yüzden devlet mecbur kalmadıkça yok etmez. Ama görünmez kılmak için her şeyi yapar.  Görünmezleştiği zaman Kürtlerin son tahlilde asimile olacağına inanır ve haklıdır. Görünmezliğin, insaniyet noktasında yokluk olduğunu ise Kürtler henüz algılayabilmiş değil. Kürtler devlet açısından arada bir yaramazlık ve hatta terör estiren...

Testereli Katillerin Avukatı TBB Başkanı Feyziooğlu muydu?

Resim
Hafıza - (2014) - Cem Garipoğlu'nun avukatlığını yaptığı yönündeki iddiaları yalanlayan Feyzioğlu, "Ben Cem Garipoğlu'nun babasının avukatı oldum. Neden olduğumu ilk defa açıklayacağım. Olayın trajik olduğu konusunda hemfikiriz. Bir baba oğluyla birlikte eline testere alıp bir kızı öldürmekle suçlanıyor. O babanın mantık çerçevesinde bu suçu işlemiş olduğuna inanmıyorum" dedi.  Not: Cem Garipoğlu intihar etmemiştir. Ona tıpatıp benzeyen birisi onun yerinde kullanıldı. Cem Garipoğlu şu anda geniş Çin coğrafyasında kendisine düzenlenen yeni kimliğiyle yeni bir hayat yaşıyor. Biz buna paranın kudreti diyoruz.

Bavyera İdare mahkemesi: “Türkiye güvenli değil”

Alman mahkemesi Yunanistan'a ve ardından Türkiye-AB mülteci mutabakatına göre Türkiye’ye geri gönderilmek istemeyen Suriyeli sığınmacının itirazını kabul etti. Karar mülteci mutabakatı hakkında soru işaretleri yarattı. Bavyera Eyaleti İdare Mahkemesi’nin, kaçak yollardan Almanya'ya gelen Suriyeli bir sığınmacının sınır dışı edilmeye karşı yaptığı itirazı kabul etmesi, AB-Türkiye mülteci mutabakatının işleyişi hakkında yeni soru işaretlerine yol açtı. 13 Haziran’da Avusturya’dan gelen bir otobüste, Alman polisleri tarafından yapılan sınır kontrolü sırasında, kendine ait olmayan bir Bulgar kimliği ile yakalanan, daha sonra Suriyeli olduğunu itiraf eden sığınmacı, kendisini Yunanistan’a sınır dışı etmek isteyen Alman makamlarına karşı itiraz etti. Bavyera İdare Mahkemesi, “Yunanistan’ın ilgili kişiyi Türkiye’ye iade edeceği konusunda çok güçlü dayanak oluşturacak emareler var” gerekçesiyle itirazı kabul etti. Hâkimin Yunanistan ve Türkiye “şüphesi” Hâkim kararında, sığın...

15-24 yaş arası işsizlik oranları artmış

Artsın. Hatta mümkünse bu yaş aralığındaki çocukların geçim için çalışmak zorunda kalmadığı bir düzen kurulsun.

“Devlet tarımdan elini ayağını çekmelidir” - Turgut Özal

“Ya köylüler şirketleşecek ya da şirketler tarım yapacak.” Mehdi Eker  Halkçı politikaların, tarıma desteğin, sübvansiyonların, toprak reformunun konuşulduğu/tartışıldığı zamanlardan, tarım üreticisi köylüleri oradan kaldıracak "çözümlerin" konuşulduğu zamanlara geldik. Türkiye tarımında kapitalistleş(eme)me sorunu 80'lerden itibaren akademisyenlerin, üzerinde uzun araştırmalar yaptığı bir konudur. Türkiye'deki küçük tarım üreticisini ortadan kaldıracak süreçler, kapitalist ekonominin arzu ettiği hızda gerçekleşmemiştir.  Neoliberal sömürü politikalarının yerel destekçilerinin, sistemdeki krizi yine sistemin araçlarıyla çözmek istemeleri olağan bir durumdur. Ancak mevcut sistem tamamen emek ve doğa sömürüsü üzerine inşa edildiğinden, öne sürülen "çözümün" aslında yerel üreticiyi topraksız bırakmaktan, borç batağına düşürmekten, yedek işsizler ordusuna katmaktan, daha fazla yoksulluğa itmekten öte anlam taşımadığı bilinmektedir. Bütün bu süreçl...